"Tercüme ya soluk bir fotoğraf, diyor kitap, yahut sadakatsiz ama renkli ve canlı bir taklit. Tercüme bir yaratış bence… şiir gibi, deneme gibi ama onlardan çok daha güç. Edebiyatçılar, hiç olmazsa on büyük şair, on büyük tiyatro yazarı üzerinde anlaşabilirler, hangimiz on büyük mütercim sayabiliriz?*
Evet, tercüme sanatların en gücü: Başka bir iklimde, başka bir çağda doğan düşüncenin kendi toprağımızda dirilmesi. Yalnız düşüncenin mi? Tercümede lafza teslimiyet ihanetlerin en büyüğü.
…
Chateaubriand, Milton tercümesi üzerinde otuz beş yıl çalışmış, yine de başarılı sayılmıyor tercümesi. İbret alalım.
Voltaire mütercimi uşağa benzetir, kendini efendisinin yerine koyan uşağa. Yanlış. Üstat, mütercimle tercümanı karıştırıyor**. Mütercim mutlak’ı arayan bir çılgın, “felsefe taşı”nı bulmaya çalışan bir simyagerdir, bir Sisifos’tur belki, haber taşıyıcısı değildir.
Rivarol için bir üslup temrinidir tercüme, en büyük faydası insana kendi dilinin imkânlarını*** tanırmasıdır. Belki doğru, ama hakikatin bütünün kucaklamıyor bu hüküm. Tercüme bir fetihtir, yalnız dili değil, düşünce ve hassasiyetin girift dünyasını da zenginleştiren bir fetih.”
Cemil Meriç, Bu Ülke’den
*Bu noktada biraz itiraz edebilirim. Kamuran Şipal diyince gözü parlamayan Kafka, Hesse okuruna rastlamadım henüz. Ama tabii, herkesin ilk onu değişebilir.
**Eski Türkçede mütercim yazılı, tercüman sözlü çevirmen için kullanılır.
***Burada da aklımıza Goethe gelir: “İnsan yabancı dil öğrenmeden kendi dilini öğrenemez.” Normalde bunun tam aksi iddia edilirken, Goethe kişinin kendi dilini ancak böyle öğreneceğini savunur.
Bu Ülke’yi daha önce okumuştum, ama bu denemeyi hatırlayamadım. Seçici algım o zamanlar bunu seçmeye şartlanmamıştı henüz demek ki. Şimdi kitaba göz gezdirirken rastladım ve şaşırdım. Çeviriyi “kadın” da dahil pek çok şeye benzetenini duydum da, Sisifos metaforunu ilk kez okuyorum: güç ve sonu olmayan uğraş, bir dağın tepesine defalarca taş taşımak ve her seferinde en tepede elinden kaçırmak.
------
Konumuzla ilgisi yok; ama Sisifos diyince ister istemez aklıma Sabahattin Kudret Aksal’ın şiiri geldi:
Sisyphos
Ne ki yaşam, sür git yanlış,
Dönemeçlerde, rastlantı,
Soğuk göğü kışın, katı,
Yamaçtan doruğa çıkış.
Erir elinizde kaya,
İnce elek, bir avuç un,
Koştunuz boşuna yorgun,
Durur bakarsınız aya
Bir de Camus’nün kitabı var: Sisyphos Söylemi. Ama henüz okuyamadım ne yazık ki.
Üç yıldır okulda çeviri hakkında makale, deneme yazmaktan o kadar sıkılmışım ki, buraya bir türlü bir şeyler yazamadım. Ama elbet bir gün, (Andre Lefevere’li, Robert Bly’lı Evan-Zohar’lı, Gideon Toury’li filan) bir yazı yazacağım, bu da bir başlangıç olur belki. Bir de Cemil Meriç mevzuu var, pek çok fikrine katılmadığım yazarla bu konuda hemfikir olmamız hoşuma gitti.
(Çağrışımlarla çok uzattım. Daha fazla uzamasın; sıkıcılaşmasın, gideyim.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Aklınıza gelenleri buraya bırakabilirsiniz.