Bellek biter mi? diye sordu bir yazar. Sahi
biter mi? (Yine en sonda soracağım soruyu en başta sordum, dayanamadım.)
Vasiyet yazacak kadar yaşlı değilim elbet. Ama
yapılacaklar listemden silmeye çalıştığım altbaşlıkları azaltmaya çalışırken
hatrıma gelenler.
Kaç yönümü görüyor beni tanıyanlar,
bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. Ne çok soruya “Kader kısmet, bazı şeyler”
der olmuşum, şaşırıyorum. Verecek bir cevap bulamadığımda, ya da konuşmaya
çabalamaktan yorulduğumda böyle cevap veriyorum artık. Nasılsa
değiştiremeyeceğim, dönüştüremeyeceğim karşımdakini. Konuşarak hiçbir devinim
sağlayamayacaksam, boşuna çabalamak niye?
Bir yanda oturup saatlerce konuştuğum
insanlar, hayatımı paylaştıklarım. Diğer yanda iki kelam edemediklerim. Bir
yanda, her şeyimi anlatmaya çekinmediklerim. Diğer yanda kabız sohbetlerin
başkahramanları.
Bellek bitmez, ama biz bitiririz. Ve bizim
bitirdiğimiz her şey gibi gelip dönüp, durup durup yine bulur bizi; öc alır gibi.
“Bak dinlemeyeceksen, anlatmayayım” diyorum
içimden karşımdakilere. Bak anlamaya çalışmayacaksan anlatmayayım. Bak
değişmeyecekse hiçbir şey…
Ama en güzeli vazgeçmekmiş, Niye daha önce
kimse söylemedi bana bunu? Umursamamak ne güzel bir hismiş.
Bir de affedebilsem insanları. Düşünmedikleri
için, değişmedikleri için, sabit fikirleri için, önyargıları, kalıpları için.
Ama kızamam ki kimseye, kafamdaki kalıba uymadı diye. O vakit kendime de kızmam
gerekir zaten.
Bellek. Hatrımda kalanlar. Kalmasa daha iyi
olanlar. Kalsa mı acaba olanlar?