09 Eylül 2011

Değişim ve Karışım

Değişim

            Kafkaesk bir değişimden söz etmiyorum. Kast ettiğim kavram hayli basit. Düşünce düzlemim realist. Yalnızca “Değişim neden?” diye bir soru sordum kendime, cevabını arıyorum.

Neyse ki cevaplayacak pek çok bilim dalı, disiplin, doktrin, öğreti vs. mevcut. Peki,  bunlardan bana ne? Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu bilmek bana değişirken yarar sağlayacak mı? Ya da aynı ırmakta iki kere yıkanamıyor olmama çok mu sevinmeliyim? Ben bir soru soruyorum. İnsana ait bir cevap arıyorum. İnsan; bilimadamlarının, feylesofların tayin ettiği gibi mi değişiyor? Sahi, biz öyle mi farklılaşıyoruz?

Bilim her zaman mutlu etmiyor beni. Aksine bazen tasvir etmekten öteye gitmiyor,  tatmin edemiyor. Neden sonra, o ünlü “bilgi kirliliği”nin içine düşmüş, debelenirken buluyorum kendimi.  Neden değişmekten bunca korktuğumuza bir açıklama var mı mesela? Varsa bile mantıklı mı? Mantıklıysa, korkunç olmaktan uzak mı?

Bunları bilmiyorum, ama hep devindiği için hiç korkmadığım tek şey var: kafelerdeki çikolata şelaleri! Onun dışında korkuyorum ben biraz. Kim korkmuyor? Korkmayan var mı? Ya da sahici bir cesaretle karşı durmayı göze alan?



 Karışım

İşte her şey, buradan sonra karıştı. Ben sadece kendi çapımda eğleniyordum aslında. Fark ettiyseniz, soru sormayı çok severim. Hep sorma halindeyim. Ancak, tüm bunları düşünüp kenara koyunca, yeni bir kitaba başladım. Italo Calvino’dan, Ağaca Tüneyen Baron adlı fantastik roman.  Romanın ana izleği; ileride baron olmamak için babasına karşı koyan oniki yaşındaki çocuğun ağaçlara çıkması, ölünceye dek tüm hayatını  ağaçlarda geçirmesi ve kendine has başkaldırı yöntemleri. Calvino’nun kurguladığı üstkurmaca dünyada olmayacak şeyler olabilirmiş gibi gösteriliyor (tıpkı diğer tüm üstkurmaca metinlerde olduğu gibi). Ağaçtan hiç inmeden yaşayan bir kahramanımız var; Cosimo keçi sağıyor, kuş vuruyor, ağaçları buduyor, hatta âşık oluyor, seks yapıyor. Roman Cosimo’nun kardeşi Bioggio’nun bakış açısından veriliyor. Anlatıcımız Bioggio, ağabeyinden şöyle bahsediyor:

                           “Onun gerçeği başka bir düzene bağlıydı, sözcüklerle değil, Sadece onun yaşadığı gibi yaşamakla anlatılabilirdi. Ölünceye kadar yaptığı gibi, acımasızca kendine sadık kalarak ve değişmeyerek bütün insanlara bir ders verebilirdi.”

            Ölünceye kadar değişmemek, değişmemeyi başarmak ve ilkelerine sadık kalmak;  Cosimo’nun   yapmaya çalıştığı bu, aslında. Calvino, fantastik dünyasında değişimi “kötü ve karşı konulması gereken bir süreç” olarak im(ge)liyor. Babasına kızan ‘12’ yaşındaki aristokrat bir çocuk “değişim”e karşı koymak için ağaçlara çıkıyor. Sırf bu yüzden, bir ütopyaya kaçıyor. Belki de, değişmesinden hoşnut olmadığı ayak bastığı o yer’i, gök’e tercih etmiyor, hep bir metre yukarıda yaşıyor. “Her şeyin değişmesi için, seçme yeteneğinden yoksun, açgözlülükleri içinde ileri görüşlü olmayan, kendi çıkarları da dahil hiçbir şeye bağlanamayan yeni kuşakların çıkagelmesi yetti.” Calvino, burada yeni nesilden hiç umutlu olmadığını ima ediyor sözgelimi. Seçme yeteneğinden yoksunuz biz. Seçmiyor, seçiliyoruz. Seçtiriyoruz kendimizi.

Bu zamana kadar yaptığım tüm çıkarımlara taban tabana zıt düşen bir roman ve beni büsbütün ikircime sokan  fantastik bir dünya. Bazen ben de romanlarda yaşamak istiyorum. Ama  Calvino, okuyup da içinde olmak istemediğim o fantastik evrenlerden birini kurgulamış bu sefer. Buna rağmen, kahramanın başkaldırısı öylesine güçlü, öylesine yenilmez ki ‘keşke hayat, ya da hayatı hayat yapan “değişim” postmodernist bir roman olabilseydi’ diye geçiriyorum içimden. Ne yazık ki öyle olmaktan çok uzak. Cosimo, sonradan mecburen üstlendiği Ombrosa baronluğu görevini yaparken dünyayı değiştiremiyor belki, ama anlamaya çalışıyor; olanca isyankârlığıyla hastalığa bile aldırmıyor, ölümü de gerçekdışı vuku buluyor.

Kitabın sonlarına doğru Cosimo’nun savaştığı polisler şöyle bağırıyor: “Yeter! Susalım! Bitmedi mi bu rezalet? Her kim şarkı söylerse vururuz!” Her kim şarkı söylerse, vuracaklarmış. Şiir okuyup şarkı söyleyenleri susturanlar var. Size de bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Belki de Cosimo haklıdır. Belki de hiç değişmemeliyizdir.




Kişisel kitap okuma notlarım:

*ilk defa Calvino okuyorum, açıkçası biraz tedirginlikle başladım. Ama kitap gerçekten çok iyi. Benim gibi hiç okumamış olanlara, ilk okuma olarak öneririm.  Daha önce okuyanlar da bize yeni öneriler verir belki? J
**Çevirisine gelince, yine bir ilk olarak Aydın Emeç çevirisi ile karşılaşıyorum. Emeç, sevdiğim çevirmenlerin arasına girdi. Daha ilk sayfada “Böyle bir serkeşlik görülmemiştir.” cümlesiyle beni benden aldıJ

19 yorum:

  1. senin kafan karışmış bilgecim, git bi çay koy. ayrıca Calvino senin neyine? büyü de gel!

    YanıtlaSil
  2. Yoo bence şimdiden gelmeye başlayabilirsin. Büyüyünce daha kararlı adımlarla geleceksin belki ama bu şimdi gitmen gerektiği anlamına gelmiyor. Zevzeklik edip Calvino halt etniş, değişiklik güzeldir, diyesim var. Demedim ama sadece diyesim var.
    Ha bir de, devingenolmauançikolataşelaleleri olsun etrafında hep :)

    YanıtlaSil
  3. :) değişiklik güzeldir galiba, bilemedim, o konuda biraz daha düşüncez bakalım, okuyoruz:)

    bence de şelaleler güzel:) kahve dünyası'na götür beni melike:)

    yorum ve destek için teşekkürler:)

    YanıtlaSil
  4. Değişim bir şeylerden vazgeçmek anlamına da gelebilir. İnsanlar değişerek bir şeyler kaybedeceklerini düşünüyorlarsa değişimden korkarlar doğal olarak. Buna rağmen değişmek zorunda her şey; çünkü hep yeni bir şeyler eklenir hayata ve insanlar yeni olanlara yer açmak zorunda kalırlar; eskileri raflara kaldırırarak ya da çöpe atarak. Kim ki cesaret edip değişimi engellemeye çalışmazsa iyi eder, değişimi yavaşlatmayıp yoluna da emin adımlarla devam eder. Böylelikle değiştiği haline de çabuk uyum sağlar. (ne biçim cümleler kuruyorum)

    Calvino'nun da kafası bulanabiliyor :) Onun tam bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. En sevdiğim yazarlardan biridir kendisi.

    Zamanında Calvino'yla ilgili seviyesiz(?) bir yazı yazmıştım sözlükte:
    http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=12674128

    Reklam arası gibi oldu ama paylaşmak istedim. Bence Calvino Okumaya Giriş 101 "Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu"dur. Belki ileride, bütün kitaplarını okuyunca, Calvino okuma sırası yapabilirim kendimce.

    ilk defa okumaya başladığın bir yazar seni neden tedirgin ediyor? Ben de bu soruyu sordum. Değişmekten mi korkuyorsun yoksa? :) Boşa zaman kaybetmekten ya da sıkılmaktan ya da beklentilerinin karşılanmayacağını düşündüğünden mi tedirgin oluyorsun? Tedirgin olsan da aralanmış kapılardan girmişsin, merak işte. Edebiyatı bu yüzden çok seviyorum. Aklımdaki soruları cevaplayacağımı umarak açtığım kapıların arkasında bir sürü soruyla karşılaşıyorum her defasında. E, o halde ben de soruları çok seviyorum. Edebiyatı da bu yüzden seviyoruz galiba. Kediler okuma yazma bilselerdi onlar da çok severlerdi :)

    Teşekkür ederim, yazı iyi geldi :)

    YanıtlaSil
  5. ney? seviyesiz mi? seviyesiz mi?!! yahu ne yaptın sen? o yazı seviyesizse benimkinin bir seviyesi yok yani. atayım kendimi balkondan aşağı? (iç ses: bence kaldır yazıyı, rezil olma hiç püff)

    neyse şoku atlatırsam mantıklı bir şeyler yazıcam diye umut ediyorum...

    ilk defa okuduğum yazarları anlayamama tedirginliği yaşıyorum. ya anlamazsam? hep bu tedirginlik var üzerimde. ama tabi "anlam aksak bi unsur" demişti biri, belki anlama bu kadar takılmamalıyım sonuçta şıp diye anladığım şeyleri okumak o kadar da akıl kârı bir şey değil. hep Borges'un yüzünden bunlar! onu hiç anlamıyorum çünkü, çıksa kafamdan belki daha mutlu olucam.

    doğru noktadan yakalamışsın. kaybetmekten korktuğum için değişimden de korkuyorum zaten. değişim sancısı bunlar. değişeceğim, çünkü değişmeliyim, çünkü hayat değişiyo, değişmeliyiz, ama sancıyorum işte böyle.

    öneri için teşekkürler. onu da okuyacağım. çok sevdim Calvino'yu. anlattığı şeyden ziyade üslubunu sevdim aslında. çok etkileyici, çarpıcı.

    soru sormayı iş edindim artık. hatta öyle ki cevap almak önemli bile değil, ben sorayım, biriktireyim, elbet bi cevap bulurum bi gün.

    kedileri severim:) onlara okuma yazma öğretelim mi? hehe:)

    ben de çok teşekkür ederim, yorumun da bana çok iyi geldi.

    YanıtlaSil
  6. aa, neler diyorsun? iç sese selam söyle, öyle şeyler demesin. bence çok güzel bir yazı yazmışsın. öyle rezil olmak falan demesin.

    ciddiyetsiz göründüğünden dolayı seviyesiz demiştim o yazıya. üzerinden çok zaman geçti.

    anlayamama korkusunun bende bir karşılığı var. sevdiğim kitapların tekrar okunabileceğimi keşfettiğimde o korkudan uzaklaşmıştım. bazı kitaplar da birkaç kere okunmadıklarında zaten anlaşılmıyorlar ya da eksik anlaşılıyorlar. zorunlu olarak birden fazla okumak gerekiyor onları. tabii aşmış insanlar tek okumada bir kitabı anlayabilirler. (30 yılda yazılan kitapları tek seferde anlayabilen aşmış okurlara sesleniyorum, sen neymişsin be aşmış okur. (bana göre yok böyle bir okur))

    bazı kitaplar anlaşılmak için yazılmaz. roland bathes bana anlaşılmak için yazmaz gibi geliyor mesela. söylediğim havada kalmasın diye filmlerden örnek vereyim. daha kolay bu. mesela mulholland çıkmazı, bence anlaşılsın diye çekilmiş bir film değil. hatta anlaşılmamak üzere çekilmiş bile diyebilirim. bazı anlar vardır anlamak gerekmez, anlamak için çaba harcadığında bozulurlar ya da kaybolurlar. tadını çıkarmak gerekir, yaşamak gerekir. sadece bu kadar. yine de anlamaya çalışıyorum. her şeyin anlamlı olmasına uğraşıyorum. kötü bir alışkanlık. anlamak yetersiz kalıyor bazen. ortaçgil de "anlamak çözmeye yetmez" demiş :)

    borges okumadım, belki de bu yüzden böyle atıp tutuyorumdur. alberto manguel'den (borges'e kitap okuyan çocuk) biraz bilirim kendisini. benim için borges okumalarına daha var. hazır hissetmiyorum kendimi :)

    bir de anlamakta zorlandığımız şeyler sınırlarımızı biraz daha genişletiyor olabilir. anlamak için uğraşıyoruz ya, daha yararlı olabilirler bu yüzden.

    ve kediler. onlara okuma yazma öğretirsek başımıza bela olurlar. hiçbir şey anlamasalar bile kitap okuyan insan görünce kucağına kıvrılıveriyorlar. bir de okusalar ne yaparlar kim bilir. ayrıca kedilerin nasıl yazacağını da hayal ettim. o patilerle kalem tuttuklarını görsem şu hayatta gördüğüm en güzel şeyi görmüş olurdum. bir süredir şaşkın şaşkın gülümsüyorum düşündüğüm şeye :)

    YanıtlaSil
  7. ehehe:) neyse, içime su serpildi.

    o yazı çok güzel! :)

    anlamakta zorlandığımız bir şeyler sınırları genişletiyor, bu kesin. yoksa İkinci Yeni şiirini böylesine sevmezdim. ve anlamadığım için seviyorum aslında bazı şeyleri itiraf etmek lazım:)

    bazen de anlaşılmamak için yazıyo olabilirler cidden, bunu da şimdi sen diyince anladım. bazen sadece huzursuz etmek için bile yazabilirler. (buradaki huzursuzluk kafa çalışmasına lazım olan huzursuzluk yani)

    borges benim haddime değilmiş zaten, yok yani olmuyor. bıraktım.

    kediler için düşündüğün şey çok güzel cidden, epey eğlendim hayallerken:)

    gerçekten çok çok teşekkürler. zihnimi açıyorsun hep.

    YanıtlaSil
  8. değişim derin mesele olsa gerek. yettiğim kadarıyla gireyim bakalım ben de meseleye :)
    ben hep değiştiğime inanırım. ve bunu değerlendirmekte de zorlanırım aslında. yaptığımı, ettiğimi bir şekilde bir takım ölçütlerle tartabilirim fakat bunların benim üzerimdeki tesirini ve beni ne kadar değiştirdiğini bilemem. değiştiğimde bunun yaşamış olduğum dünyayı nasıl değiştirdiğini de bilemem. bildiğim bir şey varsa; her şey ilerliyor, değişiyor, biz de değişerek ilerliyoruz. önemli olan sanırım değişimimizin doğrultusu.

    değişime başkaldırmak dünyaya başkaldırmak gibidir aslında. insan dünyası ile tam bağlantılı olduğunda değişir. çünkü dünyasından kendine yansıyanıyla sağlar değişimini. bu yansımayı kendinde özümsedikten sonra tekrar onu dünyasına salar. böylece dünyasındaki değişime de katkı sağlar. ekosistem gibi. romanı okumadım ama sanıyorum kötü bir dünyada yaşadığına inanmış olacak ki başkaldırma gereği hissetmiş. ve sonra daha iyi olduğuna inandığı bir dünyaya sığınmış. ama seçtiği dünyada kimse onu anlayamazmış, çünkü o dünyada yalnızmış. o kadar kötüymüş yani durum.

    burada önemli olan içinde bulunduğumuz dünya olsa gerek. eğer kötü bir dünyada değişiyorsak bizim değişimimiz de kötüye gider; iyi bir dünyada değişiyorsak iyi bir değişime doğru gideriz.

    bu da değişimleri tercihlerimizle yönlendirmemizi sağlar bir yerde. kendimiz için iyi olduğuna inandığımız dünyalara göç ederiz ve bunlarda yaşayarak değişiriz. ayrıca değiştikçe dahil olduğumuz dünya içindeki değişime de katkı sağlarız.

    insanlar iyi dünyalarda yaşasınlar ve böylece iyi dünyalar gelişsin. geliştikçe daha çok iyi insanlar, daha çok iyi dünyalar olsun.

    eline sağlık güzel yazı.

    YanıtlaSil
  9. alter ego, çok güzel yazmışsın, üstüne cümle kuramıyorum:)

    değişimin doğrultusu; bunu belirleyebilmek zaten galiba, zor olan, korkutan.

    evet, başkaldırmamak gerek değişime. zaten sen birine başkaldırsan; suret değiştirip geliyor galiba. yine değişiyor yani.

    beğendiğine sevindim:)

    çok teşekkür ederim güzel yorumun için.

    YanıtlaSil
  10. ‘‘Ben bu kenti görmek için boşuna koyuldum yollara: daha iyi anımsanmak için hep aynı kalmak ve hareketsiz durmak zorunda olduğundan, Zora eridi, çözüldü ve yok oldu. Yeryüzü unuttu onu.’’

    Calvino’nun ‘‘Görünmez Kentler’’inden birinin özelliği bu. Yazarın değişimle ilgili düşüncelerinden de güç alarak biraz farklı açıdan bakacağım duruma. ‘‘Bir başkası olmak’’ sözünü sık sık duyarız, bunun var olduğu etrafımızdaki bir insanda karşımıza çıkar veya gerçek kendimizi tanıyorsak, bizzat yaşarız. Belki hayranlıkta, belki anlık beğenilerde ya da en açık olduğu şekliyle, aşkta karşılaşmışızdır bu ‘‘etkilenme’’ diyebileceğimiz durumla. Öyle ki, bir dizi karakterinin ağzımıza dolanan konuşma şekli, bahsettiğim etkinin toplumsal bir örneği, yani insanın kendisi olamaması, değişim yüzünden.

    Bu bağlamda çok sevdiğim mısraları devreye sokmak istiyorum:

    ‘‘seni yaralayan
    öyle çok verebilir ki kendini
    yepyeni biri olduğunu anlayamazsın
    sana sızandan
    askıya alınmış gövden
    sızıyor sızıyor
    kendinden
    damlıyorsun’’

    Bioggio’nun ‘‘kendine sadık kalarak’’ sözünün içsel çağrışımlarıyla, ben de ‘‘Değişim neden?’’ sorusuna kabaca ‘‘dış etkiler’’ cevabını veriyorum. Dış etkiler gibi olmak istemek. Biraz daha zorlarsam özgüven eksikliği veya yaşanılan hayattan memnunsuzluk gibi konulara ulaşabilirim belki, neyse ki zorlamıyorum. Böyle bakınca, değişim oldukça kötü duruyor, anımsananlar da her zaman orijinaller.

    *Calvino’dan yalnızca Görünmez Kentler’i okudum. Yazarın düşüncelerinin ütopyalarda hayat bulmuş şekilleri, her biri ayrı düşündürücü ve ayrı güzel. Kitabın ilk 50 sayfasında İtalyan edebiyatı ve Calvino hakkında verilen bilgiler de oldukça aydınlatıcı. Çevirisi Işıl Saatçıoğlu.

    *Yazı ve tabii ki söylemeden geçmek olmaz, altındaki yorumlar harika. Tebrik ederim. :)

    YanıtlaSil
  11. Erhan, yorum yaptığın için çok teşekkür ederim. çok mutlu oldum.

    Calvino değişimi çok irdelemiş. ben de onu irdeleyeceğim bundan sonra:) onun ütopik değişim fikri bile hoşuma gitti çok. Görünmez kentler'i de okuyacağım. o zaman yine sohbet ederiz:)

    değişim'in en korkunç hali galiba "bir başkası olmak". bundan ürktüm gerçekten.

    murathan mungan çok çok severim, şiir sevdiğimi zaten biliyorsun:)

    ve soruma kendi cevabını vermen çok iyi olmuş. böylelikle ben de yanaştım cevaplara.

    çok çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  12. ne kadar çok kullanmışım! :) "çok" mutlu olduğumu oradan anlayabilirsiniz artık:))

    tüm yorumlara teşekkürler. siz okuduğunuz için yazma şevkim katlanıyor.

    YanıtlaSil
  13. Çikolata şelaleleri hakkındaki düşüncene bayıldım da bayıldım :) Onca söz arasından buna takılmam da ayrı bir tahlil konusu :D (not:sende de kelime doğrulama var!:)

    YanıtlaSil
  14. haha:) Calvino diyorum sen ne diyosun be meral'im:) tamam o kelime doğrulamayı kapatayım iyi ki söyledin:)

    YanıtlaSil
  15. Önceki yorumda çok vaktim yoktu, derin konulara girmedim ama yorum yapmadan da edemedim :) Değişimle de ilgili birkaç şey söylemek istiyorum :) Değişimden bu kadar korkmamızın nedenlerinden biri de değişimin bir yön kavramının olmaması. Değişince belki çok önceki, şimdi düşünmekten bile korktuğun hâline döneceksin; yeni kurtulduğun. Değişim her zaman iyiye doğru olmuyor, yeninin de daha iyi olacağının garantisini kimse veremiyor. Güzel bir kitap okurken sayfayı değiştirmeye korkabilir insan, zira mevcut sayfa her hâliyle güzeldir. Değişmek sözcüğü de toplumumuzda genellikle kötü anlamda kullanılır. Bizim kültürümüzün değişime bakış açısını bir sözcük bile eleverebiliyor işte böyle. Ama genel olarak düşünürsek; değişim başlı başına yeni bir evren demek. Herhangi bir şey değişince çevresindekileri de etkiliyor çünkü. Ruh hâlimiz, mutluluğumuz, dostluklarımız da hep bu domino taşları. Ama ben hep değişimden yanayım. Bugüne kadar değiştirdikten sonra eski hâlini aradığım neredeyse hiçbir şey olmadı :)

    YanıtlaSil
  16. az önceki yorumu sildim, yeniden yazayım,şöyleydi: o zaman hemen değişiyoruzzzzzz :) (bknz laubali:)

    YanıtlaSil

Aklınıza gelenleri buraya bırakabilirsiniz.