22 Aralık 2011

7 gerçek - Mimlenmişim!





http://golgeliyol.blogspot.com/   un yazarı sevgili Gökçe beni mimlemiş. Kendimiz hakkında 7 gerçek yazıyormuşuz. eh ben de yazdım gitti öyleyse:) 

7 gerçek 

       1. Aptal aptal gülmüyorsam iyi değilimdir. Genelde gülmek için herhangi bir sebebe ihtiyaç duymam. Ve suratımda anlamsız kocaman bir tebessüm olur. (Kocamanlığı koca yanaklarımdan ötürü galiba) Eğer gerçekten son yarım saattir hiç gülmediysem, cidden kötüyümdür. Bir de konuşmamam vardır, o zaman depresifleşmişim demektir. Konuşmuyorsam, çok fena!


       2. Dokunulmazlığım var! Dedem hep der ki “Bilge’nin dokunulmazlığı var, ona her şey serbest, hiç kimse bir şey diyemez.” Küçükken annemin bana dedemden korktuğu için iyi baktığını sanırdım J Evin küçük kızıyım ve herkes tarafından çok şımartıldım. Bunun etkisiyle, hâlâ biraz sevgi arsızıyım galiba.


       3. Önceden en büyük hayalim yazar veya şair olmaktı. Edebiyatı sevmek böyle bir hayal getirip koyuyor işte insanın başına.  Sonra konservatura gitmek istedim, olmadı tabii. Ben de sürünüyorum işte böyle çeviri meviri :p (diyorsam da aldırmayın, mesleğimi seviyorum ben)

       4.İsmime büyük zaafım var. Herhangi bir iltifat aldığımda genelde ne diyeceğimi şaşırır, cevap veremem. Ama ismimle alakalı iltifat edildiğinde pek sevinirim. “Bilge insan” en büyük iltifattır örneğin benim gözümde. Biraz narsistim, evet. 

       5. En büyük korkularımdan biri kilo almak. Kilo alınca kendime eziyet ederim. Özellikle şu sıralar bununla alakalı “dünyayı kendine zehir etme seansları” düzenliyorum.

       6. Yıllar geçtikçe büyüyeceğime, küçülüyorum sanki. Feci bir duygusallaşma gözlemliyorum kendimde her geçen gün. Bazen sırf bu yüzden, yani üzülmeyeyim, kırılmayayım diye çok fena kabuğuma çekilirim.  Yalnızken kimse beni üzmüyor sanki. 

      7. Yön kavramım hiç iyi değildir, hep kaybolurum. Bir keresinde Üsküdar’a gidecekken kendimi Çengelköy’de bulmuştum. Deniz gördüğüm yerde inecektim, o deniz Çengelköy’ün deniziymiş meğer!

9 yorum:

  1. (bkz. en uzun gecenin şanına yakışır 3 ayrı blog gönderisi)

    bu blogda kendimi anlatmayacaktım hesapta, sadece edebiyat konuşacaktım. öyle planlamıştım ama çok eğlendiğimi de itiraf etmem gerek. :)

    ha bir de, gecenin olmazsa olmazı

    "şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir?
    müptela-ı gama sor kim geceler kaç saat?"

    çok mu olmuş ben blog yazmayalı ne? :)

    YanıtlaSil
  2. Bilgeee:) Öncelikle koca yanaklarını seviyoruz biz. Bi de ben de yön konusunda çok kötüyümdür, senin de öyle olduğunu duymak iyi. Demek ki salak olduğum için değilmiş :D

    YanıtlaSil
  3. Yön konusunda en kötü benim bir kere, saksı değilim ben, en çok bana soracaksınız! :D

    YanıtlaSil
  4. vay efendim, çevirgenler şenlendirmiş sayfamı :)

    melikem, koca yanaklarımı kabul etmek zorundasınız artık yapacak bir şeyiniz yok:)

    seni harcamışlar matmazelim Meralim, yazık olmuş sana :) :p

    bu yön konusunu daha önce konuştuğumuzu hatırlıyorum sanki, ilk defa duymuş gibi tepki verdiniz, şaşırıyorum azizim:)

    YanıtlaSil
  5. 1.ben çeviriyi de bir edebi tür sayıyorum. şair, yazar, çevirmen. hepsi aynı kapıya çıkıyor. yoksa yanılıyor muyum? hatta bazen çevirmenler yazarların önüne bile geçebilir. insanlar pek görmeseler de onlar bizim gizli kahramanlarımız.

    (örnek de vereyim tam olsun: orhan pamuk'un yazdıklarına bakıyorum da nobel'i alacak bir olayı yok bana kalırsa. ona gelene kadar kimler alırdı o ödülü. demek ki öyle bir çevirmişler ki kocaman ödül almış beyefendi. bence ona yapılan övgüler doğrudan çevirmenlerine gidiyor. (orhan pamuk'u da bir yorumda harcamış gibi oldum ama böyle düşünüyorum, ayrıca yorumcuyum ben atıp tutabilirim istediğim gibi))

    2. hep gül o zaman. kötü olma. havalar da soğudu, ne gerek var kötü olmaya. sebepsiz gül :)

    3. murat gülsoy'un bir sözü var "bir şeyin adı biraz da kendisidir" diye. ne doğru demiş.

    YanıtlaSil
  6. not: çevirmenler şairlerin önüne geçemeyebilir şiirin doğasından dolayı. ama yazara tur bile bindirebilirler.

    YanıtlaSil
  7. çeviriyi de bir edebi tür saymak. bu çok hoşuma gitti çok! öyle böyle değil, ben bunu daha önce nasıl oldu da düşünemedim?

    bir de, öyleyse itiraf ediyorum, orhan pamuk'un hiçbir kitabını bitiremedim. birkaçına defalarca ısrarla başlayıp devamını ısrarla getiremedim. belki de o zamanlardaki sınırlı edebi bilgimden kaynaklanıyordu. bir daha deneyeceğim ileride; ama bilmiyorum. o konuda haklı olabilirsin yani, çevirilerini incelemek lazım özellikle Kara Kitap'ın falan.

    yazara tur bindirmekten korkuyorum bazen, ama aslında fena fikir değil hani :))

    şiir çevirmek zor. çok zor. çok çok zor. acayip zor. :((

    YanıtlaSil
  8. şiir çevrileceği kadar çevrilmiştir zaten, ondandır :)

    şiir çevrilince aslından çok fazla uzaklaşıyordur değil mi?

    çeviri bir sanattır. sanatın bütün dallarındaki eserler de çeviridir. aslında her şey çeviri olarak görülebilir. bu kadar çok çeviri deyince sözcüğe yabancılaştım :)

    söz açılmışken güzel bir çeviri şiir koyayım buraya:
    http://siir.gen.tr/siir/e/edgar_allan_poe/annabel_lee.htm

    YanıtlaSil
  9. aynen öyle, şiir yeterince iyi bir çeviri; hem estetik hem matematik çeviri üstelik.

    şiir çevirisi şöyle bir şey negatif: hani bir yolculuğa giderken en sevdiğin eşyaları alsan bile yine de arkada 2. sırada sevdiklerin kalır ya, ve onlar da yaşaman için çok önemlidir aslında, hayattan zevk alman için gayet önemlidirler. ama bırakırsın; çünkü hepsini taşıyamazsın, gittiğimiz yerlere hep minimalist şeyler götürmek zorunda kalırız. hıh işte, şiir çevirmek de böyle bir şey, nazımla çevirsen anlam kayıyor, anlamla çevirsen nazım. ne tarafından tutsan ateşten bir değnek anlayacağın. ikisini başarabilenler var, onlar üstad olmuşlar zaten :)


    Poe severim, bu şiir de çok güzelmiş :)

    YanıtlaSil

Aklınıza gelenleri buraya bırakabilirsiniz.